5 Haziran 2009 Cuma

SOKOLOF'UN BAŞINA GELENLER

Bir hafta sorna kızılağaca vardım. gerek sokolof, gerek mercanof dedem ince kaptanın namını iyi bildikleri için, aralarına karışmak hiçte zor olmamıştı. kendimi cok evvelden kaybolan amcamın yerine koymuştum. onunda adı stoyandı.dedemin hatıra defteri , hakkımdaki bütün süpheleri hemen yok etmişti. onlara göre ben meshur ince kaptanın oğluydum.
Her ikisi de bana karsı gayet iyi davranıyorlardı. yalnız, bana hiç bir plan veya teşebbüslerinden bahsetmemişlerdi. ben de inadıma sormamış, yalnz dedeme cekmis olduğumu ve herhangi bir işte hemen yardımalrına kosacağımı söylemiştim..

EDİRNE

İlk gördüğüm şeyler camilerdi. Beni adeta büyüledirler. Üç şerefeli ve Sultan Selim camilerinin duruşları öylesine heybetlidi ki, bir agacın dibine oturup, seyretmeye daldım. güneşin parıltıları minareler üzerinde acayip sekiller meydana getiriyordu. İçimde cok büyük duygular uyanmıştı. Bu duyguların büyüklüğü ile içim içime sığmıyor, bir seyler yapmak istiyordum. Şumnu'da kızılak caminin müezininin o tüyler ürpertici sesi beni hep kendimden geçirirdi..
İdris aganın tavsiye ettiği süleyman aganın anını hemen buldum. içerde bulunan birkaç gencin bulgarca konusmaları beni cok sevindirmisti. cünkü br yabancılık cekmeye baslamıstım. onları dinlelim. benim gibi asker kacaklarıydı. bulgaristandan kacmıslar, simdide cok mesuttular. onlara hırıstiyan zabit olduğumu söyleyemedim. kendimi müslüman, adımı da hüseyin yaptım. bu saf cocukları asker kaçağı olduğumuda inandırmak cok kolay olmustu. gece hep beraber, bulgaristandaki din kardeslerimizin ıstıraplarından bulgarlarla onlara yaptıkları işkenceden yahsettik.

KAÇIŞ

-1313 senesinin 10 Martıydı.. Günlerden Pazardı.. Binbaşı Valkof, karısnın isim günü münasebetiyle ,askeri klüptezabitlere ziyafet veriyordu.. Bende herkez gibi bu ziyafete davetli idim.. Fakat bir zabitin o gece kışlada nöbetçi kalması lazımdı. Çekilen kurada, o geceki ziyafete gitmeye can atan bir mülazum nöbetçi kalmak zorunda kalcaktı. Arkadaşa çok acımıştım. Binbaşıdan zaten nefret ediyordum. yerine nöbetçi kalmak istemem, arkadaşımı çok sevindirmişti...
Gel gelelim, benim menhus binbasım bu hareketimi ona karşı bir terbiyesizlik, bir küstahlık telakki etmiş, beni yanına çağırtıp bağırmaya baslamıstı. Bana son ettiği küfür, bardağı tasıran son damla olmsutu. elimin tersi ile attığm tokat ona biraz kendini getirmişti.. Fakat üst üste attığım yumruklarla onu duvarın dibine yıgdım.. Yüzü gçzü kan içinde bayılmıştı.. Bu haretketimin ceazısını bildiğim için, hemen oradan cıkıp atıma atladığım gibi kaleden cıktım ve dörtnala Edirnenin yolunu tuttum..

BAŞLARKEN

O zamanlar büyük bir gazetenin yaz işleri mdür idim.. Odama saçları iyice kırlaşmış, bastonuna dayana dayana bir adam girdi.. Yanında ise cok iyi tanıdığım emekli bir kurmay albay dostum vardı..

Bütün gencliğini Balkan dağlarında komitacı kovalamakla geçirmiş olan bu eski asker, yanındaki ufak tefek adamı göstererek sordu:
-Bil bakalım, kim bu?
Onlara oturacak yer gösterirken bir taraftan da göz ucu ile bu adamı dikkatle süzüyordum..
Hayır imkan yok tanıyamıcaktım..
Evet, çelimsiz olduğu ve yürürken de sakat bulunduğu belli olduğu halde gözleri o kadar canlı idi ki, olağan sütü bir adam, yaman bir kişi olduğu kolayca tahmin edbilbilirdi..
Aczimi itiraf ettim:
-Bilemedim albayım.
-Haydi seni daha fazla üzmiyeyim. İşte bu sakin gibi adam, şöhretli komitacı Bulgar Sadık'tır..

Bu ismi duyar duymaz, adeta heyecanlandığını hissettim. Harp görmemiş, harp yaşamamış yeni nesiller bu ismi harbi yaşamış veya bu harpleri yakından izlemiş ve okumuş olanlar bu isim karşısında büyük bir hayranlık hissetmekten kendilerini alamazlar..
Bulgar Sadık adı ile haklı bir söhret yapan bu yaman adam, Balkan Harbinden önce azılı bir komitacı iken Türklüğü ve müslümalığı kabul etmiş ve hayatının sonuna kadar memlekete sadadkat ve kahramanlıkla hizmet etmiştir.
Ona hayran hayran bakarken, o adeta bundan, sıkılıyordu. Çektiği binbir meşaktat dolu hayat yüzünden, çizgilerle kat kat dolmş, buruşmuş yüzünden bir pembelik dalgalanıyordu..